I. GÖÇLERİN NEDENLERİ
A. Dini-Siyasi Baskılar:
Rusya'nın İdil-Ural bölgesinden Osmanlı topraklarına toplu haldeki en erken göçler ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından sonra, 1861 yıllarından itibaren gerçekleşmeye başlamıştı. Bu durum Muhacirin Komisyonunun Kazan muhacirlerine uygulanacak muamele hakkındaki sorusuna karşılık onlara da daha önce gelen muhacirlerle aynı muamelenin uygulanacağının bildirilmesinden anlaşılıyor. [1].
Çarlık Rusya'sının Müslüman halkını göçe sevk eden en önemli nedenlerin başında kuşkusuz dini, siyasi baskı ve yıldırma geliyordu ki bunların yoğunluğu, devletin içinde bulunduğu iç ve dış şartlarla orantılı olarak değişiyordu. Bazen de baskı rejiminin artacağı söylentilerinin gayri Rusların üzerinde olumsuz etkileri olduğu görülüyordu. Yazar (G)aliasgar Gafur(ov)-Çıgtay (1867-1942),"Tutam" adlı hikayesinde bu konuyu işler. Hikayede 1894 yılında hükumetin Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için kanun çıkaracağı haberi üzerine Äbi ve Karmış adlı köylerin ahalisinin Türkiye'ye göçleri anlatılmaktadır. [2]
Müslümanlar için Dar-ül harb'de yaşamanın caiz olmadığı ve Allah yolunda hicret inancının bu göçlerde etkili olduğu kuşkusuzdur. Türkiye'ye yerleşenler, hatıralarında çarlık hükumetinin Müslüman mektep ve medreselerini kapatacağı ve Kuran'da geçen "kafir" (Ruslar bu sözcükle kendilerinin kastedildiğini düşünüyorlardı) sözcüklerinin çıkartarak yeniden bastıracağı haberlerinin yayılması üzerine, yurtlarını terk ettiklerini belirtiyorlardı. [3]
Rusların kutsal kitap Kuran üzerinde yaptıkları tahrifat, Müslümanlar arasında büyük tepkiye neden oluyordu. Nitekim Petersburg'daki Osmanlı Elçiliğinden ulaşan 28 Aralık 1890 tarihli bir habere göre, Rus hükumetinin Kuran'ın bazı surelerini sansür etmesi Müslüman halkın nefretini çekmiş, hatta Buhara Emiri ne Hive Hanı bir dilekçeyle Çar'a başvurarak bu sansürden sorumlu Rus görevlinin cezalandırılmasını istemişlerdir. [4]
Rusya'da İslam dini, 1789 yılında Çariçe Katerina II tarafından "Orenburg Dini İdaresi" adıyla kurulan teşkilata kadar resmen tanınmamıştır. Aslında merkezi Ufa'da bulunan Orenburg Dini İdaresinin müftüsü de, Müslümanların değil Rusların seçtiği Petersburg'a bağlı bir devlet memuruydu. İslama tanınan bu resmi statü, Rusya Müslümanlarının Osmanlı Halifesine bağlılıklarının ve Osmanlı başşehriyle olan münasebetlerinin devam etmesine mani olamadı. Örneğin 1892 yılında emekli asker Cäläletdin Möhämmädov ve bazı arkadaşları, Rusya'da yaşayan Müslümanların hürriyetlerinin kısıtlandığını anlatmak ve bu uygulamalara engel olunmasını sağlamak için İstanbul'a gelmişlerdir. Şikayetçi oldukları konu, Kazan Bişbalta'da ruhsatsız açılan medresenin müfettiş tarafından kapatılması, Rusça bilmeyenlerin molla olmasına izin verilmemesiydi. [5]
Osmanlı ülkesine hicret edenler genellikle kırsal kesimden olsa da, zamanla bunlara Tatar toplumunun aydınları da dahil olmuştur. Kazanlı tarihçi ve yenilikçi din adamı Şihabeddin Mercani'nin (1818-1889) döneminde yaygın olan düşünce, ehl-i İslamın Rusya'da terakkisinin mümkün olamayacağı ve bu yüzden Türkiye'ye hicret etmenin gerekliliği yönündeydi. Hatta o vakitler Kazan'ın meşhur müderrislerinden ve Bubi Medresesinde de pek çok talebe yetiştirmiş olan Muhammed Abdülkerim Hazret ve daha birçok kişi, bu nedenle hicret etmişlerdi.[6] Abdülkerim Hazret, Osmanlı makamlarına mümkün olursa Medine'de, aksi takdirde Şam'da ikamet etmek istediğini iletmişti.[7] Aynı yıllarda İdil-Ural bölgesinden gelen ve Hoca Molla Musa takımından oldukları belirtilen başka bir göçmen kafilesi de gene Şam şehrinde yerleşmek istiyordu. Altı hanede 27 nüfustan oluşan Kazan muhacirleri, evlerini ve yurtlarını "dinlerini muhafaza etmek" için terk ettiklerini ifade etmişlerdi.[8]
Ondokuzuncu yüzyılda İdil-Ural Tatarları arasında başlayan ve ceditçilik olarak adlandırılan, yenileşme hareketinin temsilcilerinden olan Şihabeddin Mercani ise, hicretin çözüm yolu olduğunu düşünmüyordu. Ona göre Rusya'da yaşayan Müslümanların ilerlemesi başta eğitimde olmak üzere, gerekli reformların gerçekleşmesiyle mümkün olacaktı.
Ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren, artan milliyetçilik akımları karşısında demokratik olmayan politikalarla durmaya çalışan Çar Aleksandr III (1881-1894), yoğunlaştırdığı baskılarla Müslüman halkı bunaltmıştır. Oğlu Nikola II (1894-1917) tarafından da aynı siyaset sürdürülmüştür. III. Duma'ya (Meclise) Kazan'dan vekil seçilen (G)aysa Enike(ev)[9], 9 Temmuz 1908'de Dumada yaptığı konuşmasında, 20 Mart 1897 tarihinde Rus hükumetinin aldığı kararların, Müslüman halka ana dil, din ve eğitim gibi konularda bir dizi kısıtlamalar getirmiş olduğunu söylüyordu. Enike(ev), Baskılara uğrayan halkın bir kısmının, kurtuluşu ana yurtlarını terk etmekte bulduğunu ve o dönemde göç eden Tatarların en fazla tercih ettikleri ülkenin de Türkiye olduğunu belirtmişti. [10]
İdil-Ural bölgesinden göçlerin bir bölümü de, 1897 yılının Ocak ayında yapılan nüfus sayımı nedeniyle meydana gelmiştir çünkü Müslümanlar sayımının kendilerini Ortodoksluğa çevirmek için bahane olduğunu düşünmüşlerdi. Tatar yazarı Mähmüt Galäü de (1886-1938)de, "Möhacirlär" adlı tarihi romanında 1897 nüfus sayımı korkusu yüzünden Türkiye'ye hicret edenleri anlatmaktadır.[11] Türkiye'ye göçlerin roman ve hikayelere konu olması bunun bir dönemin önemli bir sosyal meselesi olduğuna da işaret etmektedir.
1897 yılında Kazan eyaletindeki İslamlar arasında çıkan olaylar da Petersburg sefareti aracılığıyla Osmanlı Devleti tarafından da takip edilmiştir. Babıali'ye ulaşan haberlerde bu dönemde Kazan'da gelişen hadiseler karşısında hükumetin askeri tedbirlere başvurduğu bildiriliyordu. [12]
Rusların Uzak-Doğu'daki yayılışları sonucunda çıkan 1904-1905 Rus-Japon savaşının Rusya'nın yenilgisiyle sonuçlanması, istibdat rejiminin karşısında hürriyet talep eden hareketin daha da güçlenmesine sebep oldu. Çıkan ayaklanmaların durulması için Çar Nikola II tarafından çıkarılan fermanla Duma açıldı. 17 (30) Ekim 1905 manifestosuyla Rusya'da yaşayan herkese söz, basın ve toplantı hürriyeti tanındı. Ne var ki ardından gelen Stolipin rejimi, Rusya'da yaşayan gayrı Rus ve muhaliflere söz hakkı tanımamaya başladı. Kazan Tatarlarının hükumetten demokratik haklarının arttırılmasını talep ettikleri bu dönemlerde, Rusların onlara gösterdikleri istikamet Osmanlı ülkesi oluyordu. Bu yüzden ünlü Tatar şairi (G)abdulla Tukay (1886-1913), Ruslara cevaben "Kitmibez" (Gitmiyoruz) adlı şiirini yazmıştı. Tukay bu şiirde, Tatarların yurtlarını terk etmelerinin asla mümkün olmadığını hem gidecekleri yerde de kendilerini bu defa Sultanın baskısının beklediğini ifade ediyordu. Tukay, şiirde Osmanlı ülkesine ancak doğup büyüdükleri şehirlerini ve geçmişlerini de götürmek mümkün olduğunda gidebileceklerini söyler. [13]
B. Ekonomik Nedenler
Göçler yalnız siyasi ve dini baskılardan değil, şüphesiz ekonomik nedenlerden de kaynaklanmıştır. Tatar köylülerin ekonomik güçlerinin çok alt düzeyde olmasının bir nedeni de ağır vergi yükünün altında ezilmeleriydi. Bu yüzden de ürünlerini ve hayvanlarını ellerinden alan vergi tahsildarlarını "obur taifesi" olarak adlandırıyorlardı. [14]
Buna karşılık Rusya'daki Müslümanlar arasında Osmanlı Devletinin muhacirlere yılda iki defa ürün alınan bereketli toprakların verildiği, toprağı sürmek için saban ve hayvan, ev yapmak için ağaç yardımı yapıldığı ve göçmenlerin askere alınmadığı haberleri yayılmıştı. [15] Osmanlı Devletinin muhacirlere sözkonusu yardımlarda bulunduğu gerçektir. Ne var ki devletin içinde bulunduğu şartlar da göz önüne alındığında, sayıları milyonlarla ifade edilen insanların ihtiyaçlarını karşılamak mümkün olmamıştır.
Rusya'da iç ve dış göçlere neden olan bazı olaylar vardı ki bunların başında kuraklığa bağlı olan kıtlıklar geliyordu. Rusya gibi ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayalı ve halkın % 85'inin kırsal kesimde yaşadığı ülkede, doğanın dengesinin bozulmasının yol açtığı açlık, milyonları etkiliyordu. Nitekim 1891 ve 1892 yıllarında meydana gelen kıtlık, zaten bozuk olan Rus ekonomisinin iyice sarsılmasına ve milyonlarca insanın telef olmasına neden olmuş, hatta bu zor dönemde Amerika'dan ve Fransa'dan yardım gönderilmiştir.[16] Yaklaşık on dört milyon kişinin etkilendiği büyük afet, Petersburg sefareti vasıtasıyla Babıali tarafından da yakından takip edilmişti. Devlet, halka tohumluk yardımında bulunmuşsa da ahali diğer eyaletlere göç ettiğinden araziler ekilememişti.[17] İdil-Ural bölgesinde verimli kara toprağına sahip olan Samara eyaleti (gubernası) ve ona bağlı Buzuluk kasabası (üyezdi), bu ve daha sonraki açlıklardan en fazla etkilenen bölgeler arasındaydı. [18]
İşte kıtlık yıllarının hemen ertesinde, Rusya'nın Samara eyaleti, Buzuluk kasabası, Mevlik ve Emirhan köyü ahalisinden 450 hane halkı, Osmanlı ülkesine hicret etmek niyetiyle başvuruda bulunmuşlardır. Babıali'nin bu konudaki kararı o zamana kadar Osmanlı topraklarına toplu halde yerleşen Tatar muhacirleriyle ilgili herhangi bir müşkülata rastlanmadığı ve bu kafilenin Ankara vilayeti dahilindeki boş arazide topluca iskanlarının uygun görüldüğü yönünde olmuştur.[19] Muhacirin Komisyonu defterlerinde Samara ve çevresinden göç edenlere ait kayıtlar 1894 ve 1895 yıllarında da sürmekte ve muhacirlerin hangi bölgelerden geldiklerine dair ayrıntılı bilgiler verilmektedir. 1894 yılının Haziran ayında da Rusya&'nın Orenburg eyaleti ve Batı Sibirya'dan da 200'den fazla Tatar ailesinin de Osmanlı ülkesine hicret etmek niyetiyle başvuruda bulunması da bu nedenlerden kaynaklanmış olabilir. [20]
C. Savaş Nedeniyle Göçenler
Çarlık döneminde Rus olmayan unsurlar silah altına alınırken, Osmanlı Devletine yakınlıkları nedeniyle Kırım, Kafkasya ve Orta Asya'da yaşayan Müslüman ve Türkler bu hizmetin dışında tutulmuşlardır. 1916 yılına kadar gönüllü Azeri ve Dağıstanlı süvarilerin dışında Rus ordusunda görev yapanlar sadece Tatar-Başkurtlar olmuşlardır.[21]
Osmanlı-Rus savaşları ise İdil-Ural'da yaşayan Müslümanları her zaman heyecanlandırmıştır. Mesela Kırım Savaşı'nda Rusya'nın yenilgisi İdil-Ural'da yaşayan Müslümanlar için önce bir ümit, ardından da hayal kırıklığı yaratmıştı. Hatta bu olaya tepkiler, daha evvel Hıristiyanlaştırılmış olan Tatarlardan Müslümanlığa geri dönenlerin artışıyla da kendini göstermişti. "93 Harbi" olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında da Rusya Müslümanları, dindaşları lehine gösteriler yaparak onları desteklemişlerdi. [22]
Özellikle Osmanlı-Rus savaşlarında Müslümanlar, din kardeşlerine karşı savaşmak istemiyorlar, aileler de çocuklarının Rus ordusunda hizmet etmelerine karşı çıkıyorlardı. Osmanlı topraklarına yakın mevkilerde bulunanlardan firar ederek Osmanlı tabiyetini talep edenlere rastlanıyordu. Tatar yazarı Ayaz İshaki (1878-1954), Üyge Taba (Eve Doğru) isimli tarihi romanında, Kazan Tatarları arasında Türk askerine karşı savaşan Müslümanların cemiyette "murdarlaşmış", imandan uzaklaşmış kişiler olarak görüldüğünü belirtir. [23]
Arşiv kayıtlarında Kırım Savaşında Kafkas cephesindeki Rus ordusundan firar eden Kazan Tatarlarına rastlandığı gibi,[24]1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında da Osmanlı kuvvetlerine teslim olanlar vardır. İmam Kurbanali Halidoğlu, yolculuk anılarında bu savaş sırasında firar ederek İstanbul'a yerleşmiş Tatarlardan bahsetmiştir. [25]
Rus ordusundan kaçma nedenleri dini olduğu kadar siyasi ve ekonomik durumdan da kaynaklanmıştı. Bazı firariler, orduda iaşe sıkıntısı çekildiğini ve askere maaş verilmediğini ifade etmişlerdir. Askerleri birliklerinden ayrılmaya cezbeden nedenlerden biri de Türkiye'deki meşrutiyet ve hürriyet ilanıyla gelen serbestlik ortamı olmuştu. İşte bu sebeplerden 22 Nisan 1911-22 Mart 1914 tarihleri arasında 200 civarında asker, Rus ordusundan firar ederek, Türk sınır karakollarına sığınmışlardır. Doğu sınırlarından giriş yapan bu kişilerin çoğunluğu Kazanlı mültecilerdi.[26]
Sözkonusu firari ve mültecilerin dışında, esir sıfatıyla Anadolu'ya gelenler de mevcuttur: Bunlar, Birinci Dünya Savaşında Alman cephesinde savaşırken esir düşen Rus ordusunun, Müslüman askerlerinden oluşan ve "Asya Taburu" olarak adlandırılan askeri kuvvetlerdir. Kadı Abdürreşid İbrahim'in teşvikiyle Türkiye saflarında savaşmaya ikna edilen bin kadar gönüllü, daha sonra Irak cephesinde mücadele vermiştir. Asya Taburu'nun büyük bölümü şehit olmuş, dörtyüz kadarı da esir düşmüştür. Geriye kalan yüzyetmiş kişiden otuzu ise ülkelerine geri dönmek yerine İstanbul'a yerleşmeyi tercih etmiştir.[27] 1922 yılında Rusya'da yaşanan kıtlık yüzünden aç kalan insanlara yardım toplamak amacıyla İstanbul'a gelen Tahir İlyasi,[28]hatıratında bu kişilerden bazılarıyla görüştüğünü belirtir. Bunlardan biri ticaretle uğraşan ve aslen Kazan yakınlarından olan Hidayetulla bin Sıybgatulla, diğeri de polis olarak devlet hizmetinde çalışan Saratov'lu İbrahim Nadi(ev)'dir. [29]
Asya Taburu'nun dışında, gene Birinci Dünya Savaşında esir düşen, Almanya ve Avusturya'daki Müslümanlardan oluşan 221 kişilik bir başka kafilenin, Türkiye'ye geldiğini ve 1917 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlığa kabul edildiğini tespit ediyoruz. Belgelerde kimliklerinin ve geldikleri şehirlerin ayrıntılı olarak yer aldığı bu kişiler, Adapazarı, Bursa, İzmit, Ankara ve Eskişehir'de iskan edilmişlerdir. Sözkonusu askerler, Kazan, Orenburg, Ufa, Saratov, Samara, Simbirsk ve Perm şehirlerinden gelmişlerdir. İçlerinde Batı Sibirya'nın Tomsk şehri sakinlerine rastlandığı gibi Kırım'ın Bahçesaray'ından olanlar da mevcuttu. [30]
SONUÇ
Çarlık döneminde, İdil-Ural bölgesinden Osmanlı topraklarına yönelik toplu göçlere Kırım Savaşı sonrasında rastlanmaktadır.
Osmanlı arşiv belgelerine göre ondokuzuncu ve yirminci yüzyılda İdil-Ural bölgesinden göç eden Tatar ve Başkurtlar, Anadolu'da Hüdavendigar, Ankara, Trabzon, Sıvas ve Aydın vilayetlerinde iskan edilmişlerdir. 1867 yılına kadar eyalet olan Hüdavendigar vilayetine gönderilen Kazan muhacirleri, Bursa Merkez, Karahisar ve Kütahya sancaklarına yerleştirilmişlerdi. Bugün Kazan Tatarlarının yaşadığı Eskişehir ili de ondokuzuncu yüzyılda Eskişehir kazası olarak, Hüdavendigar vilayetinin Kütahya sancağına bağlıydı.
Günümüzde Eskişehir Merkez ve Çifteler İlçesinin Osmaniye (Kuruhöyük) köyünde geçen yüzyılın sonunda gelen göçmenlerin akrabaları yaşamaktadır. [31]
Kitle olarak gelenlerinin dışında Kazan Tatarlarının varlığına Balkanlar'da özellikle Dobruca'nın Köstence şehri civarında, Anadolu'daki çeşitli vilayetlerde, İstanbul, İzmir, Bursa gibi merkezlerde, Arabistan'ın kutsal Mekke ve Medine şehirlerinde, Silistre'de ve bugünkü Suriye'nin Şam şehrinde rastlanmaktadır. Bu kişilerin genellikle molla, hacı, müderris veya medrese talebesi gibi dini kimliğe sahip kişiler olduklarını görüyoruz. Memleketlerinden ayrılma nedenleri dini yaşamlarını sürdürecekleri serbest bir ortama kavuşmak veya arzu ettikleri İslami eğitimi yerinde almak olmalıdır.
[1] BOA, A. MKT. NZD., 361/40, 27. Muharrem 1278 / 05. 08. 1861.
[2] Tatar Mägrifätçelek Ädäbiyatı (1860-1905), Tatarstan Kitap Näşriyatı, Kazan, 1979, s. 382-385.
[3] Recai Sınay, Kızıl Rusya'da Bir Türk Kadını, Nebioğlu yay., İstanbul,( t. y.), s. 11.
[4] Selim Deringil, "Osmanlı İmparatorluğu ve Türkdilli Rusya'da Panislamizm", Unutkan Tarih, (haz.Semih Vaner), Metis yay., İstanbul, 1997, s. 207.
[5] Marsel Ähmätcanov, "Yefimiy Malov, Bezdän İmana, Sezdän İman", İdil, 1993, 8, s. 60.
[6] Mercani, ( yay: Salih bin Sabit Gabidullin), Maarif Neşriyatı, Kazan, 1915,s. 534.
[7] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Meclis-i Vala, 22341, 24 Rebiülahir 1280/ 10 Ekim 1863.
[8] BOA, A. MKT. MHM., (Mektubi Mühimme Kalemi) 230/87, 5 Safer 1278/ 12. 08. 1861.
[9] (G)aysa Enikeev ( 1864-1931) Ufa'da doğmuş pedagog ve müzisyen. III. ve IV. Devlet Dumasına Kazan'dan vekil seçilmiştir.
[10] Ravil Ämirhan, "Gali Ruhlı Şähes", Miras, 8 (9), 1992, s.76.
[11] "Möhacirlär", Ädäbiyat, (haz. A. G.Yahin ) Kazan, Mägarif yay., 1995, s.204-250.
[12] BOA, Y. MTV, ( Yıldız Tasnifi Mütenevvi Maruzat Evrakı), 151/ 89, 18. Ramazan 1314 / 20. 02. 1897
[13] Gabdulla Tukay, Äsärlär, G. İbrahimov İnstitutı yay., Kazan, 1985, s. 186.
[14] "Möhacirlär", Ädäbiyat, (haz. A. G.Yahin ) Kazan, Mägarif yay., 1995, s.204-250.
[15] Tatar Mägrifätçelek Ädäbiyatı (1860-1905), Tatarstan Kitap Näşriyatı, Kazan, 1979, s. 382-385.
[16] The Famine in Soviet Russia 1919-1923, The Macmillan Company, New York, 1927, s. 475-476.
[17] BOA,Y. A. Hus., (Yıldız Tasnifi Sadaret Resmi Maruzat Evrakı), 260 / 113, 27. 10. 1309 / 24. 05. 1892.
[18] The Famine ..., s. 471.
[19] BOA, İrade, Dahiliye, 4/30, 28 Ramazan 1311/ 05.04.1894.
[20] BOA, Y. A. Hus., 299/99, 9 Zilhicce 1311/13. 06.1894/ 01. Haziran 1310.
[21] Nedim İpek, "Rus Ordusundaki Türk Askerlerinin Osmanlı Tabiiyetine Geçmesi (1911-1917)", Tarih ve Toplum, sayı. 145, Ocak 1996, s. 14.
[22] Ajdar Nogmanov, "L'Évolution de la législation sur les Musulmans de le Russie, de la conquête de Qazan àla guerre de Crimée (1552-1853) )", L'Islam de Russie, s.120.
[23] Ayas İshaki, Üyge Taba, (Eve Doğru), Sertel matb, İstanbul, 1941, s. 94.
[24] BOA, İrade, Dahiliye, 25149, 05. Zilkade 1273 / 27. 06. 1857/15 Haziran 1273.
[25] İmam Kurbanali Halidoğlu, Tevarih-i Hemse-i Şarki, Kazan, Ye. V. Kazakova matb., 1911, s. 574.
[26] Nedim İpek, "Rus Ordusundaki Türk Askerlerinin Osmanlı Tabiiyetine Geçmesi (1911-1917)", Tarih ve Toplum, 1996, sayı: 145, s. 15.
[27] Nadir Devlet, " I. Dünya Savaşında Osmanlılar Safında Çarpışan Tatar Taburu", Osmanlı, C. II, Yeni Türkiye yay., Ankara, 1999, s. 575-577.
[28] Tahir İlyasi (1881-1933)Arabistan ve Mısır'da eğitim görmüş, Rusya'ya döndükten sonra Muhammediye ve Hüseyniye Medreselerinde Arap dili ve edebiyatı, cebir dersleri vermiştir. 1922-1929 yılları arasında Mercani mescidinde imamlık yapmıştır. 1929 yılında Sibirya'ya sürgüne gönderilmiş ve 1933 yılında sürgünden dönüşünde Vologda'da vefat etmiştir.
[29] Tahir İlyasi Seyahatnamesi.
[30] BOA, DH. SN. THR., (Sicill-i Nüfus Tahrirat Kalemi) 73/5, 12 Rebiülahir 1335 / 05. 02. 1917.
[31] Peter A. Andrews, Ethnic Groups in the Republic of Turkey, Wiesbaden 1989, s. 306-307.
|